Ne olduysa bu yalnız gecelerde oldu”
İşte Gidiyorum…
Belkide kaleme aldığım son satırlar bunlar. Sen şu an neredesin ve kim bilir kiminlesin diye sormadan gidiyorum. Sormuyorum ve bir daha sormayacağım. Sessiz sedasız birkaç satır karalayacağım ve gideceğim. Biliyor musun; gitmek senin kadar güzelmiş yeni anladım...
Şu anda hep her zaman, her damlasına aşık olduğum yağmur yağıyor. Sensiz, damlaların cama vuruşunun bile tadı yok. Tamam itiraf ediyorum; sensiz İstanbul’un bile tadı yok. O boğazın kokusunu, dalgaların kayaları dövüşünü, soğuğunu, sıcağını, her an değişen havasını sevişim aşktan mıydı ki?
Yağmur yağıyor ve ben, sensiz bu güzellik bana haram diye bağırıyorum avazım çıktığınca. Gecenin en sessiz ve en bana ait olan saatleri. Düşünüyorum da bu saatlerde nefes almaya başlamıştım ilkin. Biz zoru başarmıştık seninle, bir araya gelmesi belki de olanaksız şiirleri, şarkıları ve hatta suskunlukları buluşturmuştuk birlikte. Güneş üstümüze doğuyordu. Biz kuş seslerini keyifle dinliyorduk...
Aşkı aramıyordum ki ben. Sen ve ben, biz birbirimizi aramıyorduk ki. Ama bulduk birbirimizi. Bulduktan sonra başladı kendimizi aramalarımız. Yok olmayı düşünen ben, senin için binlerce yıl yaşamayı göze almıştım. Seni kalemin ucunda, sayfaların ortasında bulmuştum. Ama sen......
Sen yaşamın içindeydin. Sana güzel sözler söylemek istedim hep. Kelimeleri süsleyip süsleyip sunmak istedim sana. Ama tek kelime çıktı hep dilimden. “ßitanem”... Bildiğim en güzel şeydi, sense hayatta tanıdığım en güzel şeydin...
“Bunları anı olsun diye yaşamadık.” Ateşe de yağmura da, uçmak istediğimiz için uçtuk. Öleceğimizi bilerek değil, öleceğimizi düşünmeden, istediğimiz için uçtuk. Ben ateştim, sense deli bir yağmur...
Neyse biliyorum ki senin sonun yok ama artık ben gidiyorum. Çünkü her sorunun karşılığı, hayat böyle diyerek de verilebiliyor. Çünkü… Çünkü ben sana aşığım hala.
İşte Gidiyorum… Bir kaçış değil bu, yalanı yaşamaktansa bize bırakılan son şansı kullanıyorum belki de. Kim bilir?...